ARSIMA'nın Denizleri keşfi

Yelkenli ile engin denizlerde yaptığımız arayışların resimli ve yorumlu tecrübelerini bu blog aracılığı ile yelkencilerle paylaşıyor, Onların da paylaşımlarını okumak istiyoruz..

8 Haziran 2010 Salı

TRİLYE SEFERİ

29.05.2010-Cumartesi, 10:22 'sularında Efendi Kaptanla birlikte 6 mürettabat 3 miço, Pendik Marina'dan demir aldık.. Marmara'daki 35+35 70 Millik en uzun ilk seferimiz bu.



Ersin Kaptan, ekrandaki digital haritaya rağmen biraz da bize öğretmek amacıyla haritayı çıkartıp masaya yatırdı.
243 Derece bozburun fenerine oradan da 171 derece Bozburun Feneri -Trilye istikametinde birer çizgi çekti.
Aysel ve Fatoş kahvaltıyı hazırlarken rotaya burnumuzu vermiş yola koyulmuştuk bile.




Arya ve Arda salonda oyuna daldılar

Efendi Kaptan, efendi efendi oturuyor..

Hava son derece sakin ve güzel. Meterolojik tahminler 3 gün boyunca kıpırtı yok diyor. Oysa şöyle 15-18 Knot'lık bir poyraz iyi giderdi..

Cansel ve Arda, bütün ikazlara rağmen ayaklarını suya sokma zevkinden vazgeçmediler.Bozburun'un hemen kuzeyinde yolu izi görülmeyen, kervangeçmez bir koyun yamacında bir site var.Sitenin ilginç yanı evler 5 -6 katlı apartmanlar formunda.. Mecidiyeköyün ortasındaki arazi olsa anlaşılır bişey olurdu.. En yakın yerleşim 50 Km iken, niye dip dibe bloklar? Gerçekten enteresan..

Mamafi rüzgar yok denecek kadar azdı. 5 Knot civarında oynayıp duruyordu.
Deniz kıpırtısız, çarşaf gibiydi.
Çınarcık çukuru diye tabir edilen bin metre derinlik gösteren sularda biryerde motoru durdurduk.
Yarım metreye kadar derinlikte suya alışınca durulabilmekle birlikte yarım metrenin altı buz gibiydi.
Moladan sonra vira deyip yola devam ettik. Bozburun fenerinin önünden rotaya oturarak Burnumuzu Trilye limanına verdik.
35 mil kadar bir yolu eğlene oynaya, molalarla birlikte 6 saatte katettik.




Aysel Teyzesi taçlı saçlarını ördü. Arya'da kraliçe pozu veriyor..
Aysel, ayaklarını serinletiyor..Cansel, tişörtüne uyumlu renklerle bezenmiş çiçeklerden tacıyla..



Trilye Limanı Yatların bağlanması için uygun. Ama sanıyorum aynı anda 20 civarında yatı misafir edebilecek bir kapasitesi var.

Trilye limanında Bir belediye görevlisi halatımızı aldı. Limandaki bir denizci de tonoz klavuzunu uzatt. Kıçtankara yanaştık.
Geceyi trilyede geçirip ertesi gün dönmekti amacımız.
Liman çıkışına doğru balık - ekmek'çiler, az ileride de çok sayıda balık restoran var..

Yeni Adı Zeytinbağ. Ama bu yeni isim Belediye araçlarından başka yerde kullanılmayor neredeyse!..
Trilye doğusunda kalan Mudanya'ya karadan 11 km uzaklıkta. Bizans döneminde yoğun ticari faaliyetleri olan, bir ticaret limanıymış.

Liman Çıkışına doğru sıralanmış birsürü tezgahta zeytin ve zeytin ürünleri satılıyor.

Sıra sıra dizilmiş zıbınlar..

Genel bilgiler internetten bolca bulunabilir. Ben özetle geçeyim.
Bu günkü adı Zeytinbağı olmakla birlikte, sadece belediye arabalarında ve liman girişindeki resmi yönlendirmelerde kalmış. Halk eskiden olduğu gibi Trilye adını kullanmayı tercih ediyor. Bizans döneminde Triglia olan adının kökeni konusunda 3 efsane biliniyor. Triglio, latince "Barbunya" demek. Barbunyası bol olduğundan ismin bu balıktan dolayı kullanıldığı birinci söylenti. Bir de İznik konsülü hikayesi var. Konsül 376'da toplanıyor. Konsülde diğerleri ile görüşleri uyuşmayan üç papaz toplantıyı terkedip buraya yerleşiyorlar. Tri:üç, Glia: Papaz demek olduğundan, bölgenin adı da "Triglia" olarak yerleşiyor. Üçüncü efsane, vaktiyle ticari profili yüksek ve zengin olduğundan, sıkça yaşanan korsan saldırılarından daha güçlü ve birbirinden destek alarak korunmak amacıyla biraraya gelen "Üç köy" ün bu ismin kullanılmasına neden olduğu da söyleniyor.


Çeşmedeki rölyef bir trilyeli zengin tarihi karakterin eşine olan sevgi ve saygısını yad etmek için yaptırılmış.
"Çiftçi Hasan" kendisini böyle tanıtıyor. Resim çektirmeyi pek sevmediği için bu resmini koyabiliyoruz ancak.. O önde mihmandarımız, biz arkasında, sokak sokak tarihi tirilyeyi dolaşıyoruz. Anlattıkça anlatıyor Hasan..


Trilye limandan yukarılara doğru üç-beşyüz metre uzanan iki yamaç arasında bir ana cadde ve her iki yamaca doğru yerleşmiş birçoğu restorasyona muhtaç olsa da birkaç yüzyıllık genel kimliğini kaybetmemiş evlerden oluşan 2005 kişinin yaşadığı bir belediye. Hem de bölgenin en eski belediyesi ünvanına sahip. Anacadde aslında eskiden dereymiş. Asıl anacadde, içeri doğru yürürken sol yamaçta bulunan, taşmektebin önünden geçen caddeymiş.
O eski cadde üzerinde taş mektebe varmadan, ev mantısı yapan hanım hanımcık işletmecileri olan bir de mantı restoran gördük ama pek güzel olduğu söylenen mantılarından tatmak kısmet olmadı. Mantı severlerin dikkatine.


Rum yapısı kilise, Yapının duvarlarında roma dönemi sütunlar dolgu malzemesi olarak kulanılmış. Tarihe fiskeler, şimdi başka bir tarih olanlar zamanında da varmış demek ki..

Trilyenin Zeytini, Zeytinyağı ve Zeytinyağı sabunu ünlüymüş. Bu yüzden olsa gerek hem liman çıkışında hem de anacadde üzerinde bol miktarda bu ürünleri satan dükkanlar sıralanmış. Bunlardan biri de limandan anacaddeye döndükten sonra yaklaşık 20 metre sonra sağda dükkanı olan ve kendisini "Çiftçi Hasan" diye tanıtan canayakın ve espirili esnaf arkadaş.
Hasan, dükkanını bırakıp bize Trilye'yi gezdirerek tek tek binaların hikayerini aanlatmaya çalıştı. Trilye'nin 40 yıl önce, Mudanya'dan önce belediye olduğundan, Kaptan Flip'in oturduğu eve, Ateş böceği Ercan'ın babasının oturduğu eski postaneden, Eski kiliseden çevrilme Fatih Camiinin yanındaki çeşmede bulunan rölyeflerin kime ithaf edildiğine kadar bir çok noktadaki detayı geze geze anlattı.




Ortadaki beyaz eve dikkatinizi çekerim. Trilye'de tarihin durumunu anlatır gibi adeta.. Yandakilerin arasına sıkışmış, ezilmiş büzülmüş.. Ama sanki çekilseler de devrilecek..

Evlerin önlerinde de böyle güzel, böyle kokularını özlediğimiz karanfiller var.

Belli ki bu evde asker var. Sağ salim döner inşallah..


15 Haziranda Karadut, 15 Temmuzda İncir ziyafeti
Köyünü herşeye rağmen çok sevdiği belli olan Hasan bunca karşılıksız mihmandarlık'tan sonra bizi bir de Karadut ve incir ziyafeti için tekrar Trilye'ye davet etti. Sahi biz bir yandan da Trilye'ye Eşkina yemeye gitmiştik. Ama ne yazık ki balıkçıda bizi aynen istanbulda olduğu gibi Perşembe Levreği ve İzmir Çuhraları karşıladı. Yarım kilo kadar kalan yerel balık(!) barbunu da kime yetecek diye almadık. İyi ki istanbuldan çıkarken dolaba yedek Tavuk atmışız. Kasaba biraz da köfte ilave edip, mangalda balık niyetine onları yedik akşam.



Eskiden dere olduğu söylenen caddede bir kahvede çay molası verdik..


Eşkina yemeye Trilye'ye gidenler, en azından balık yasağı bitene kadar temkinli olsunlar. Ha tabi sahil boyunca dizilen restoranlarda makul fiyatlarla bu balıkları her mevsim bulabilirsiniz.
Taş Mektep, 1904 de yapılmış. Rumlar, malzemesini denizden taşımışlar. Köyün çocukları bile kiremit taşımış yapımında. Önce Ruhban okulu olarak kullanılmış. (Makarios'un da bu okulda okuduğu söyleniyor) Sonra cumhuriyet döneminde Kazım Karabekir Paşa, burayı savaşlarda ailelerini kaybedip öksüz ve yetimkalan çocukların yatılı okuduğu bir okula çevirmiş.(Lojmanı karşısında ki daha bakımlı olan bina) Okuldan, Profesörler, yöneticiler yetişmiş. 1988'e kadar faal olan okul, 1988 den sonra eğitime son vermiş. Şimdi metruk ve bakımsız ama taştan yapıldığından birçok binaya göre daha sağlam bir görünüşü var. (Son derece güzel bir Trilye Kenk Müzesi olur..)

Koca Çınar'ın altında bir balıkçı var amacımız 'buğulama' için Eşkina bulmak ama ne mümkün.. yerli balık olarak yarım kilo barbun'dan başka birşey yoktu. Gerisi Beşiktaş Çarşı'dan bildiğimiz balıklar...

Denizde ışık ve renk cümbüşü.. Dönüş yolundayız. Artık Adalara doğru yaklaşıyoruz..


Çoğu kalıntı halinde başka kilise ve tarihi eserler de var köyün çeşitli yerlerinde.
Taşmektep'ten az daha yukarıda yine metruk bir halde, yakın zamana kadar içerisinde koyunların barındığı ama şimdi kapıları kilitli 12 yüzyılda yapılmış bir bizans kilisesi var. (Dündar evi) Kilisenin duvarlarındaki dini resimler hala seçiliyor. Kemerli sokak'taki bu klise acil restorasyon bekliyor. Birkaç yıl sonra yerinde yeller estiğini görenler hiç şaşırmasınlar.
Bir de hristiyan yurtdaşlarımız, Türkler kliselerimizi camiye çevirdi diye fazlaca üzülmesinler. 8. yüzyılda yapılmış ve 16. Yüzyılda Yavuz Sultan Selim tarafından camiye çevrilen -ve Fatih Camii adı verilen- kilise her ne kadar minare eklenmiş olsa da köyün en mükemmel korunmuş en eski rum yapısı. İronik olsa da gerçek bu.










Gece limanda bir kenarda mangal yaptık, Gece boyunca limana ışıklı oltalarıyla balık tutmaya gidenler gelip geçti önümüzden. Gitar çaldık, şarkıla söyledik. Gönüllü mihmandarımız Hasan da eşi ve iki güzel kızı ile bir liman yürüyüşüne çıkmış gelip geçtiler salına salına önümüzden. Güzel bir akşam, denizin üzerinden batan bir güneş, güzel bir gece..
Ertesi sabah, limandan demir alıp, Trilye'nin 5 -6 km batısında kalan Kapanca köyü - Ceneviz Limanı'nın 100 metre açığına demirleyip, bölgenin alışık olduğu poyrazlara, kestane karasına, ayandon fırtınasına inat kıpırtısız, çarşaf gibi bir denizin üzerinde kahvaltımızı yaptık. Güzelim Ceneviz limanına derinliğini bilmediğimiz için, salmamız sürter korkusuyla cesaret edip giremedik. Burnumuzu gerisin geri istanbul'a çevirerek "vira bismillah" dedik.

























Dönüşte, Esenköy'ün güneyinde bir koyun açığında demirledik. Biraz yüzme molası, biraz botla sahile çıkıp katırtırnağı seferi, derken tekrar yola koyulduk. Nefis bir hafta sonu akşamı, saat 21:00 sularında gümüş ışıltıları saçan bir marmaranın üzerinden kayarak Pendik Marina'ya girdik. Yelken açamadık ama ne gam. Sanki bir haftadır İstanbulda değilmişiz gibi ayak bastım pontona.. Darısı heves edenlerin başına..









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder